Mahkeme kararıyla kapatılan ve uzunca bir süredir kapalı hâlde duran Youtube'un ardından bu kez de bir diğer video paylaşım sitesi olan Dailymotion kapatıldı.
1 Ağustos 2008
Dailymotion da kapatıldı
Mahkeme kararıyla kapatılan ve uzunca bir süredir kapalı hâlde duran Youtube'un ardından bu kez de bir diğer video paylaşım sitesi olan Dailymotion kapatıldı.
31 Temmuz 2008
Dinamo Mesken
Erkan Can, o dönem takımın maskotu. Amigoluk yapıyor. Tribünlerden aldığı ilhamla sahneye transfer olmuş. Takımın eski kalecisi Kamyon Vedat, "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filminde Erkan Can'a oyuncu koçluğu da yapmış.
Devrimci Futbol Takımımız ...
Türk futboluna siyasi müdahaleler yıllardan beri tartışma konusu... Ancak bugüne kadar bir kulübün kapatıldığına, üstelik "politik faaliyetler" gerekçesiyle kapatıldığına tanık olmamıştık. En azından tanık olmadığımızı düşünüyorduk. Ta ki Bursa'nın adından dolayı kapatılmış amatör futbol kulübü Dinamo Mesken'le tanışıncaya kadar. Dinamo Mesken ilk bakışta adından anlaşılacağı üzere "solcu" ve "yerli" olmanın bahtsızlığına kurban gitmiş ama aslında harcanmış bir kaderi var. Zira Dev - Genç'lilerle ülkücülerin birlikte oynayabileceği kadar siyasete uzak, delikanlıları "kör siyasetin tehlikelerinden" uzaklaştırma ülküsüne aracı olacak kadar da spora yakındı sadece. Ne var ki, büyük acılar ve travmalar yaşayan bir ülkenin yazgısından onlar da nasiplerini aldılar ve hala sindiremedikleri bir tarzda yargılanıp, "isminden dolayı kapatılmış ilk futbol kulübü" olarak, talihsiz isimlerini Türk futbol tarihine solgun harflerle yazdırdılar.
Ülkücü "Dinamolu"
80 döneminde Türkiye'nin biraz da mimlenmiş mahallelerine gözdağı vermek isteyenlerin hışmına uğrayan gençlerin hikâyesi bu. Kulüp yöneticileri bile 20 - 25 yaşlarında. Beraat eden takımdan kimse hapis cezası almadığı için belki şanslılar. Ancak bugün mahallede yaşayanlar dağılan takımlarını bir daha toparlayamadıkları İçin üzgün ve kapılarına mühür vurulduğu için hâlâ kızgınlar. Gerçekten de onlar kendilerini cezalandıran askeri yönetimin iddia ettiğinin tersine her ideolojiden insanla barışıktılar.
Kulübün eski oyuncularından olan ve 1993 -1995 yılları arasında MHP Yıldırım İlçe Başkanlığı da yapan Osman Yağcı'nın da dediği gibi "Tunç hocamız maçlardan önce soyunma odasında bizlere 'Arkadaşlar Mesken'i mahcup etmeyelim, halkımıza saygılı olalım, milliyetçi olalım, futbolu izletelim' derdi. Siyasi konuşmalar hiç olmadı. Sağcı olduğum için baskı olmadı. Futbola Mesken'de başladım, Mesken'de bıraktım. Anlayamıyorum. Sadece spor yapan bir kulübü kapatmanın ne anlamı var." Ama Bursa'nın varoşlarında yaşama savaşı veren bu insanlar kesinlikle yanlış anlaşıldıklarını düşünmüyorlardı. Birileri onları işlerine geldiği gibi anlamışlardı. Onlar çağırmadan kendilerini bulduk ve olanları anlamak için her şeyin başladığı güne ve yere doğru yola koyulduk. Bugüne kadar açılmamış olan bu konuyu takımın amigosu Erkan Can'ın ve yargılanmış, işkence görmüş Dinamo Meskenli arkadaşlarının ağzından öğrenmeye çalıştık.
Mimli mahallenin dinamosu
Hikâye, o yılların fırtına gibi esen demir perde takımı Dinamo Kiev'in Bursaspor'la yaptığı maçlarla başlıyor. Hayatı paylaşarak yaşamayı şiar edinen muhit insanları için maçlar dönüm noktası olmuş. 1971'de memleket meselelerinin çözümlenmeye çalışıldığı mahalle kıraathanesinde büyük ağabeyler toplanır ve politika yerine spor yaparak Bursa'ya açılma kararı alınır. Kulübün adıysa kendiliğinden ortaya çıkmıştır, kâğıt üzerinde tescillenebildiği şekliyle Ertuğrulgazi Gençlik ve Spor Kulübü ve fakat taraftarlarının gönlündeki adıyla Dinamo Mesken...
Kulüpte siyasi faaliyet yapılmasına yönetim kurulu hiçbir zaman izin vermemiş. Ancak solculuklarından gelen dayanışma kültürüyle beklenmedik sonuçlar almaya başlayan takım "kurtarılmış mahallesi"nin adını duyurmaya başladıkça birileri için can sıkıcı olmaya başlamış. Bu baskılar askeri yönetimin Eylül 1981'de kulübü kapatmasıyla son buluyor. Kulübün kapatıldığı günü yaşayanlardan dönemin yöneticisi Ali Nihat Irkörücü, "Kapatılma gerekçeleri sudan gerekçelerdi" diyor ve şöyle devam ediyor: "Şöyle bir kılıf bulmuşlardı. O gün bir arkadaşımız emniyetten izinli olarak esnaftan her zamanki rutine uygun şekilde para toplamaya çıkmıştı. Güya haraç topladı ğımız yönünde İhbar alınmış. Arkadaşımızı polis gözetimine, nezarete almışlar. Kapatılmasaydı 7 - 8 tane profesyonel olabilecek oyuncumuz vardı. Örneğin Kamil Torun kurtuldu. Onu darbe öncesi bir takıma eşofman karşılığında sattık. Maddi durumumuz öyleydi. Kamil daha sonra Ankara Demİrspor formasıyla 2. ligde de oynadı. Gerçekten kulübün hiç yapmadığı bir şey varsa o da siyasetti. Yargılandık. Beraat ettik ama federe olma hakkımızı kaybettik. Masum olduğumuz halde itham edilmiş olmamız bile yeterli bir ceza. İçlerinden bir tek ben 1989 senesinden sonra yasal bir parti olan SHP'den siyasete atıldım. Bunda yaşadıklarımızın da payı var." Irkörücü hala CHP Yıldırım Merkez İlçe Başkanlığı yapıyor.
Çok şeyler bağlanmış takıma, tabii en başta umut. Çok şeylerini kaybedenler olmuş takımı ayakta tutabilmek İçin. 1980'e kadar bile rahat edememişler. Onları sindirmek için karşı düşünceden insanlar yerleştirilmiş mahallelerine. 1976'da Kemalpaşaspor'la yapılan bir maçta "Moskova dışarı" sloganlarıyla ıslıklanmışlar. Eski yönetici Hasan Gürses, "Devamlı emniyet baskısı altındaydık. Haftada bir örgütlenme var mı diye kontrol yapılıyordu" diyor. "Büyük paralar harcadık. Babamın emekli parasının yarısını kulübe yatırdım. Kardeşimle kavga ettik. Kapatıldığı gün minibüs tutmak için toplanan paraları sayıyordum. Lokali bastılar. Masadaki paralarla birlikte her şeye el koydular.""Hangi örgüttensin, silahlar nerede?"
Takım, deplasman masrafları için kapı, kapı para toplamak zorunda kalmış. Ancak bunu bir türlü anlatamamışlar. Tutuklanma gününü, "Paraları sayarken hepimizi siyasi şubeye götürdüler. İki gün boyunca dayak yedik, kapanış da öyle oldu" diyerek açıklıyor, Avanta Kemal. Bütün baskılara karşın, elbette ki bu kadarını beklemiyorlarmış. İşin garip tarafı bir süre kulübün yeniden açılabileceğine inanmışlar.Emniyetteki sorular hep ters köşeden. Cengiz'e yöneltilen soru "hangi örgüttensin sİlahları nerden temin ediyorsun?" Bugün o sorulara bir cevabı var Tunç hocanın: "Bize saldıran insanlardan daha milliyetçi insanları yetiştirdik biz. Erkan Can gibi birini çıkardık. Gözlerim yaşarıyor şimdi, o kulübü kapatmak devlete hiç yakışmazdı."
Erkan Can, o dönem takımın maskotu. Amigoluk yapıyor. Tribünlerden aldığı ilhamla sahneye transfer olmuş. Takımın eski kalecisi Kamyon Vedat, "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filminde Erkan Can'a oyuncu koçluğu da yapmış. Onu anlatırken "Kendisine amigo demezdi Erkan. Seyirci organizatörü derdi. Ne olduğunu anlayamadığımız marşlarla tribünü ateşlerdi. Rakip taraftarları şok ederdi" diyor. Takımla ilgili söylediği şeylerse diğerleriyle aynı: "Arkadaşlarımızın katiyen politik bir misyonu yoktu."Formaya aşıktık biz O günlerden unutmak İstedikleri şeyler de var. Kahvehaneye huzursuzluk çöküyor. Takım kaptanı Fahrettin bu noktada yapıştırıyor cevabını "Siz yoksa devre arasında Çav Bella'yı mı okuduğumuzu sanmıştınız." "Sahada kendini devrimci gibi mi hissediyordun, futbolcu gibi mi?" diye sorduğumuz 10 numara Arnavut Özcan'dan da bir şey çıkmayınca; takımın büyüklerinden Ertuğrul Kanşay karışıyor söze; "Bizim Dinamo'muz, yalnızca sahadaki dinamizmimizdi. Mesken, sol kesimin olduğu bir mahalleydi. Kapatma nedeni bu. Bilmem anlatabiliyor muyum?" Özcan Selamet takımın hücuma dönük orta saha oyuncusu, kaldığı yerden devam ediyor. "Formaya âşıktık biz. Forma almaya gücümüz, olmadığı için herkes fanilasıyla gelirdi. Arkalarına numara yapıştırırdık. Maçımız 11.00'deyken sabahın 05.00'İnde, karanlıkta kulüpte beklediğimizi biliyorum. Böyle bir ruhtu bizi birbirimize bağlayan". Arnavut, bir süre daha oynadığından, futbolu Mesken'de bırakan arkadaşlarının psikolojisini en iyi anlatabilecek isim. Arkadaşlarının kaderini yorumlarken "Futbol bir tutku. Oynadığım için söylüyorum devam edememek çok acı. Ben, kulüp kapanmadan önce başka bir takıma geçtim, ordayken bile Meskenlilerle idmana çıkardım. Böyle bir ruhumuz vardı." Özcan Selamet, bugün halâ "militan" değil ve Cavit Çağlar'ın mutemetlğini yapıyor.
Bahis "Ruh"tan açılınca konuşanların hevesi yükseliyor; başka kulüpten bonservisini cebinden ödeyerek gelen Bülent ve evliliğinin ikinci günü kupa maçına çıkan İbrahim Aksal gibi. "İkinci gün Tunç Hocam geldi, kupa maçımız var, gelirmisin, dedi. Tereddüt etmedim. Eşofmanlarımı giyindim, çıktım. 0 gün kupayı kazandık. Unutamıyorum. Çok farklı bir duyguydu"Top bir daha santraya dönemedi Duygulara hasımlık edenler, Dinamo'yla yetinmemişler. Semtin Dinamo türevi kurulan diğer takımları Ortabağlar ve Teleferik Kartalspor da aynı akıbeti yaşamış. Ortabağlar'ın yöneticisi berber Enver Ünal'ın yüzüne karşı, "Biz bu mahallenin siyasi kimliğini biliyoruz. Kulübü neden kapattığımızı da herkes bilsin" denilmiş ."Varsayımlar üzerinden hareket edenler, gelip şu insanlara bir baksa kendilerinden utanacak. Hepsi beraat etmiştir ve bugün Mesken'de İtibar görerek dolaşırlar." Oyuncu olanlarının İçindeyse yargılanmış bir tek İsmail Güzeltürk bulunuyor. Sahadaki pozisyonu "sağ bek". İronik bir rastlantı. Yaşananlardan çıkarılacak dersler basit. 1981'de başına büyük belalar almış küçük bir takım kapatılmadı. Hayatında hiç karakola gitmemiş olanlar kapatılma kararının ardından gözaltında işkence gördüler. Top bir daha santraya dönemedi. Kapatılmasa memlekete "zararı" ne olurdu bilinmez. Ancak kulüplerin günümüzde yetiştirdiği gençleri düşündüğümüzde söylenecekleri toparlıyor Kenan Demir "Gençlerimize borçluyuz. Yarım kalmış işlevimizi tamamlamalıyız. Türkiye bizden başka acılar da yaşadı. Ama kulübümüz bugün açık olsa ve Mesken'de yaşasaydı Ogün Samast katil değil, belki de o katile tavır koyan bir sporcu olabilirdi."
Erkan Can' la Söyleşi
80 döneminde gençlik yıllarınızın geçtiği Bursa'da siyasi gerekçelerle kapatılmış bir kulübünüzün olduğunu söylediniz. Nedir bu Dinamo? Bu bir espri miydi? Eğer doğruysa bu bir ilk. Neydi Mesken'in öyküsü?
- 80’li yıllar, amatör takımlar devri. 22 yaşındaydım. O zamanlar yeni yeni ucuz meskenler kuruluyordu Bursa'da. Top oynayacak yerimiz çoktu. Daha sonra mahallenin altına eğitim enstitüsü açılınca oradan öğrenci ağabeylerimiz geldi. Mahalleli de onlarla beraber kulüpte takılmaya başladı, solcu oldu. Kulüp orada doğdu. Takımın adını Dinamo Mesken koydular. Daha sonra futbol falan bitti. Kimse arkasını sormadı, açılmadı.
Sizin o yıllarda kalecilik de yaptığınız söyleniyor. Kaleci, argoda parasız anlamında kullanılır. Nasılsın diye sorduklarında "Schumacher gibiyim" diyormussunuz. Ama sanırım siz takımın amigosuydunuz...
- Kalecilik yapmadım. O benim jargonum. Nasılsın diyorlar, kaleciyim diyorum. Bekliyoruz, para yok, pul yok, kaleci durumu da oradan gelir. O benim otuz yıldır söylediğim bir durumdur yani. Amigoluk yaptım tabii ki.
Nasıl bağırttırıyordunuz tribünleri?
- Dinamo'nun gençleri, bir elinde şişe, saatlerce neşe! Dinamo'nun gençleri birçok menekşe!
Mahalle benimsiyor muydu Dinamo Mesken'i?
- Tabi canım, gurur duyardık! Tomas Orhanlar, Yakalı Mehmetler, Komando Mustafalar, Avanta Kemaller, Ertuğrul Kanşay. Bu abiler bilirler bunları.
Sizin de lakabınız var mıydı?
- Sarı! Benim lakabım san'dır. Adımı bilmem. Eskiden daha da sarıydım, sapsarıydım. Kill Bill!
Peki derdiniz neydi, mahalleyi Moskova'ya bağlamak gibi bir niyetiniz mi vardı?
- (Gülüşmeler) Yoo... Zaten solcu bir mahallede büyüdüğümüz için takımın adı da böyle olacaktı. Çok normaldi bu.
Anladığım kadarıyla darbe öncesi mahalleler kendi kulüplerini kalkındırabiliyordu ama sonra her şey için para gerekti. Bu arada o yardımlaşma durumu da darbeyle birlikte gitti.
- Evet, başka bir şeyler lazımdı, yetmedi. "Satıyorlar oğlum" diyor, Rafet El Roman'ın filmde oynadığı karakter. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, her şeyi anlatıyor bence. Zaten hikâyesi de Akyazı Akınspor'dur. Bİz onu Bursa hikayeleriyle harmanladık. Bursa'da çekildi film.Bursa'nın spor camiasının eskilerinden birkaç kişiyi aradık. Dinamo Mesken'in varlığıyla ilgili sorular sorduk.
Sağ cenahın eskilerinden biri sizin bunu abarttığınızı...
- Sağdan yürüsün, saçak altından, cüzdan bulur belki!
Hayat futbola fena halde benzer diye bir sloganı var filmin. Dinamo Mesken'in hikâyesine baktığımızda görüyoruz, futbol da siyasete benziyor. Şu anda da Çarşı grubunun müdavimi olduğu bir mekândayız. Futbolu ve siyaseti birlikte nasıl yorumluyorsunuz?
- Stratejidir. Programdır; koçluk işidir, kafana göre oynayamazsın. Futbolun da hayatın içindeki gibi bir ahlakı var. Tek başına yapılabilen bir şey değildir. "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine." Hayatı sürdürebilmek için dört doğru pas yüzde 90 goldür. Siyasette de böyle. Çarşı'yı da seviyorum tabi. İyi bir tribünü var.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'da siz kaleci Torba Suat'ı canlandırdınız. Karakterin sizin üzerinize yazıldığı söylenir. Dinamo Mesken'den esinlenildi mi filmde?
- Yok, ama bunları anlatmıştım, etkisi olmuştur yani. alıntıdır.
KAYNAK: AKTÜEL
28 Temmuz 2008
Antu.com'dan: Bu Biletler Pahalı !
2008-2009 sezonu için çıkarılan kombine kartlarını, geçen yıl şampiyonluğu kaçırmamıza rağmen adeta yağmaladık. Kulübümüzün açıkladığı rakamlara göre 27 bini aşkın kombine kart almışız. Bir kulübün gelişimi ve elde edilen sıcak para ile elinin rahat etmesini sağlayan bu rekor kombine satışı yüzünden hem bu başarıyı gösteren yönetimimizi hem de kombine kartlarını kapışan taraftarlarımızı tebrik ediyoruz. Kulüp taraftar bütünleşmesinin en büyük göstergelerinden biri de bu kombine satışları.
Stadımız 52 bin kişilik. 27 bin kombine satıldıktan sonra geriye 25 bin koltuk kalıyor. Bunların bir kısmı sponsorlara ve misafir takım taraftarlarına ayrıldığı için geriye az miktarda koltuk kalıyor. Bu koltukların çoğu da Migros Tribünü`nde bulunuyor. Buraya kombine yıllardır çıkarılmıyor. Nedeni ise Anadolu`dan ve yurtdışından gelen taraftarlarımızın da maç izleyebilmelerini sağlamak ve tansiyonu yüksek maçlarda polisin oluşturduğu güvenlik kordonunun genişliği sebebiyle buradan kart alan taraftarlarımızın mağduriyetini engellemek.
Maçların bilet alınarak seyredildiği Migros Tribününe genellikle öğrenciler ve dar gelirliler rağbet ediyorlar. Stadımızın en ucuz yeri orası. Ancak yönetimimiz, takımımızın oynayacağı iki maçın bilet fiyatlarını açıkladığında, forumlarımızda gelen zammın yüzde 50`ye yaklaştığından yakındık, ülkede hiç bir şeye bu kadar zam olmamışken yeni bilet fiyatlarının pahalılığından şikayet ettik.
ANKET SONUÇLARI
Biz de bir anket açarak taraftarlarımızın bu konudaki fikirlerini sorduk. Anketimize 12 bin 57 kişi katıldı. Katılanların yüzde 40.14`ü (4 bin 840 kişi) bilet fiyatlarını insafsız bulurken, yüzde 25,69`u (3 bin 98 kişi) ise biletlerin çok pahalı olduğu yönündü fikir belirtti. Geri kalan yüzde 34`lük bir kısım bilet fiyatlarını normal ya da ucuz olarak değerlendirdi.
Anket sonuçlarını yorumlarsak taraftarımızın 3`te 2`si bilet fiyatlarından şikayetçi. Ancak yine biliyoruz ki yıldız futbolcular da yüksek bedellerle transfer ediliyor. Bu konuda bir orta yol bulunmalı çünkü misafir takım taraftarı ve güvenlik için ayrılan yerleri düşersek yaklaşık 10 bin kişilik bir tribünün gelirinin yıldız transferlere kaynak yaratacağı da şüpheli.
ÖNÜMÜZDEKİ SEZONUN TAHMİNİ BİLET FİYATLARI
Öncelikle yönetimimizin açıkladığı 2 maçın kale arkası bilet fiyatlarından hareketle, önümüzdeki sezon Migros Tribünü fiyatlarını bulmaya çalışalım. Yönetimimiz iki maçın bilet fiyatlarını açıkladı. Shaktar Donetsk ile hazırlık maçı ve Şampiyonlar Ligi 2. öneleme turunda MTK ile oynayacağımız maç. Shaktar ile oynadığımız maçın Migros bilet fiyatı 33 YTL idi. MTK ile oynayacağımız maçın ise 66 YTL.
Shaktar ile geçen yıl yine bu zamanlarda bir hazırlık maçı yapmıştık ve o maçta fiyat 25 YTL idi. Bu sezon açıklanan 33 YTL`lik fiyata göre Migros Tribün yüzde 32 zamlanmış. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi 1. önleme turunda Anderlecht`le oynadığımız maçta bilet fiyatı 50 milyon YTL idi bu sene Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turunda oynayacağımız MTK maçında ise bilet fiyatı 66 YTL olarak açıklandı. Bu kategoride de yüzde 32`lik bir zam uygulanmış.
Bu oranları göz önüne alarak, geçen yılki normal lig maçı, derbiler ve Avrupa Kupası maç bilet fiyatlarının üzerine yüzde 32`lik bir zam yaparsak önümüzdeki sezon uygulanacak bilet fiyatlarını büyük ölçüde öngörmüş olacağız.
Geçen yılki bilet fiyatlarına bu yüzde 32`lik zammı uyguladığımızda, geçen sezon normal lig maçlarında 30 YTL olan biletlerin, 40 YTL. 45 YTL olan derbi bilet fiyatlarının bu yıl 60 YTL. Geçen sezon 50 YTL olan Şampiyonlar Ligi maçlarının 65 YTL olabileceğini öngörebiliriz.
Bu gelişmeler karşısında küçük bir araştırma yaptık. Hedeflerimiz açısından Türkiye`de dengimiz olmadığı için yurtiçindeki takımlarla karşılaştırma yapmak yerine, seviyelerine ulaşmayı hedeflediğimiz Avrupa`nın en büyük kulüplerinden bir kaçı ile bilet fiyat ve politika karşılaştırmaları yaptık. Konunun aydınlanmasına bir katkımız olursa ne mutlu bize.
CHELSEA
Dünya en pahalı kadrosuna sahip kulüp, Chelsea. İngiltere`de Abramovich kulübü satın almadan önce bile "milyonerler" adıyla anılıyordu. Chelsea bir İngiliz kulübü. İngiltere milli geliri 1 trilyon 362 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir ise 23 bin dolar. İngiltere`de asgari ücret saatte 5.05 pound. Yani günde 8 saat çalışan bir ücretli günde 40.4 pound kazanıyor. Haftada 2 gün tatil yapıp ayda 22 gün çalıştığını varsayarsak, 888.8 poundluk bir aylık gelirin sahibi. Bunun YTL olarak karşılığı ise 2 bin 110 YTL.
Ülkemizde ise durum şöyle: Türkiye`nin milli geliri 500 milyar dolar civarında yani İngilizler bizim 3 katımız. Ülkemizde kişi başına düşen milli gelir 7 bin dolar. Burada da bizden 3 kat fazlalar. Asgari ücrette ise durum daha da vahim. Ülkemizde asgari ücret bu yılın 2. yarısında 457 YTL oldu. Asgari ücretle çalışan bir İngiliz işçi, aynı şartlarda çalışan bir Türk işçiden 5 kat fazla gelir elde ediyor.
Bu kısa ekonomik karşılaştırmadan sonra. İki takımın bilet fiyatlarını ve uyguladıkları politikaları karşılaştıralım.
Chelsea`nin stadı Stanford Bridge`de pahalı yerler bizdekinin aksine üst tribünler. Tribünlerin alt katlarındaki koltuklar daha ucuz fiyatlardan satılıyor. Chelsea`nin en önemli özelliği bizim Fenerium Alt`a denk gelen bir tribünü ailelere ayırması ve ucuz fiyata satması. Bu tribünden, eğer genç-yaşlı üye kategorisine dahilseniz, 35 YTL`ye maç izleyebiliyorsunuz.
Chelsea kulübü taraftarını 4 kategoriye ayırıyor. Yetişkin, yaşlı, genç ve öğrenci üye kategorileri var. Yaşlı ve genç kategorisinde olanlar biletlerini, genel satışta bir yetişkinin aldığının yarısından az fiyata alıyorlar. Bir de üye iseler bu indirim daha da artıyor. Yaşlı- genç kategorisinde olanlar kombine kart alırken de yüzde 50`lik bir indirimden yararlanıyorlar. Bizim normal lig maçlarında tahmini en ucuz bilet bedelimiz 40 YTL olacak, Chelsea`nin resmi sitesinden açıkladığı 2008-2009 lig maçları bilet fiyatlarına göre onların en ucuz bileti 35 YTL.
Chelsea`nin tüm tribünleri içeren bilet fiyat tablosu şöyle:
Not: Bilet fiyatları Pound`tur parantez içinde YTL karşılıkları verilmiştir.
BARCELONA
Katalanların milli takımları saydığı Barcelona, formasının kutsallığına halel gelmesin diye forma reklamı bile almayan bir kulüp. Bünyesinde dünyanın en büyük futbolcularını barındırmayı adet haline getirmiş bu kulüp bilet satışlarında taraftarını ikiye ayırıyor. Üyeler ve normal taraftarlar. Üyeler bilet satışlarında yüzde 5 ile 20 arasında indirimden faydalanıyorlar.
Barcelona lig maçlarını da A+, A, B, C, D diye 5 kategoriye ayırmış. Maçların önem derecesine göre fiyatlar değişiyor. Stadyum da aşağıdaki oturma planındaki renklerden de anlayacağınız gibi 4 bölüme ayrılmış. A+ klasmanına sadece Real Madrid maçı giriyor, A grubu ise Sevilla, Espanyol, Valencia ve Mallorca maçlarından oluşuyor. Barca`nın B kategori maçları ise, Ath. Bilbao, A. Madrid. Deportivo ve V. Real. C Kategorisi; Zaragoza, Betis, Recreativo, Ossasuna, D kategorisi ise, Almeria, Murcia, Racing ve Levante maçlarından oluşuyor.
Tüm bu kategoriler ve takımlar lig başlamadan önce taraftara duyuruluyor. Yukarıda ekonomik göstergelerini verdiğimiz İngiltere`ye yakın bir ekonomiye sahip İspanya`da, bir Barcelona taraftarı en değerli maç olan Real maçını Nou Camp`ta en ucuz 130 YTL`ye seyredebiliyor. Biz de bunun karşılığı sayılabilecek Galatasaray maçını Saracoğlu`nda 60 milyona seyredebileceğiz.
Buna karşılık onlar bir Murcia maçını en ucuz 26 YTL`ye seyredebilirken biz ona denk gelen bir Belediye maçını en ucuz 40 YTL`ye seyredebileceğiz.
Yani onlar dünyaca ünlü derbileri El Classico`nun değerini bilirken, biz, dünyanın en önemli derbilerinden sayılan, biletleri çıktığı anda biten Galatasaray derbisinin kıymetini bilmiyoruz. Buna mukabil genelin ilgisini çekmeyen önemsiz maçların biletlerini değerinin üzerinde satıyoruz gibi bir sonuç çıkarmak da mümkün.
Nou Camp Tribün planı şöyle:
Barcelona`nın tribünlere göre bilet fiyatları:
BAYERN MÜNİH
Almanya`nın bu en büyük ve başarılı kulübü, incelediğimiz diğer kulüpler arasında bilet konusuna en titiz ve farklı yaklaşan kulüp. Alman disiplini ve titizliği bu konuda da kendisini göstermiş. Bilet satışını tribünlere göre değil, koltukların konumunun iyi veya kötülüğüne göre yapıyorlar. Eş fiyata sahip yerler tribün planında aynı renkte gösteriliyor. Bayern Münih teknolojinin son ürünü olan stadı Allianz Arena`daki kör noktaları bile ucuz fiyata satıyor.
Bayern Münih maçlarını önemine göre ikiye ayırıp farklı fiyatlar uyguluyor. A ve B Kategorisine ayrılan maçlar oturma yerine göre 6 farklı fiyattan satışa sunuluyor. Aşağıda kategorilere göre maçların bilet fiyatlarını görebileceğiniz tabloya göre, Avrupa`nın en güçlü ekonomilerinden birine sahip Almanlar, Bayern`in A kategorsinden bir maçını en ucuz 28 YTL`ye seyrederken (Kör noktadan bilet alırsanız bu rakam 18 YTL`ye düşüyor), B kategorisinden bir maçı en ucuz 22 YTL`ye seyredebiliyorlar (Kör noktadan 9 YTL`ye).
Allianz Arena Oturma Planı:
Bayern Münih`in bilet fiyatları:
SONUÇ
Yukarıda mercek altına aldığımız kulüpleri incelediğimizde, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, uyguladıkları incelikli politikalarla toplumun her kesiminden taraftarlarını statlarına çekip, maç izletmek istediklerini görüyoruz. Kimi öğrencilere, çocuklara, yaşlılara indirimler yapıyor, kimileri maçları kategorilere ayırılyor, kimi üyeliği teşvik edip indirim yapıyor.
Kulübümüzün büyük hedefleri olduğunu biliyor ve bu hedeflere ulaşma yolunda sonsuz desteğimizi maddi ve manevi olarak veriyoruz. Kulüp hangi ürünü çıkarırsa alıyoruz. Fenerium`lar satış rekoru kırıyor. Taraftar Kart`ta kulübün hedeflerini aştık. Bizden ne istenirse fazlasıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.
Ancak kulübümüzün de dar gelirlilerin ve öğrencilerin tribünü olan Migros`a yüksek oranda zam yaparken ya da tam tersi yüksek gelirlilerin kombine aldığı 1907 tribününün en kenarlarında yer alan ve maç seyretmenin zor olduğu koltukların fiyatlarını yüzde 100 arttırırken biraz insaflı olmasını bekliyoruz.
"çalar saatler düşleri öldürür!"
Bugün radikal'de ve milliyet'te denk geldiğim bir haber. Sitelerinde güzel bir video da var. Şu linkten izlenebilir.
-------
Kanada’da ilk kez üç yıl önce yapılan yerel seçimlerde boy gösteren ‘Work Less’ (Az Çalış) Partisi, haftada 40 olan çalışma saatinin 32’ye düşürülmesi için çalışıyor ( Kaynak: Radikal )
ANKARA - Kanada’nın British Columbia eyaletinde yasal bir siyasi parti olarak faaliyet gösteren Work Less Party’nin (Az Çalış Partisi), sloganı ‘Çalar saatler düşleri öldürür’, kurucusuysa 1969 doğumlu yazar ve aktivist Conrad Schmidt. Otomobiller yerine toplu taşıma araçlarıyla bisikletin yaygınlaştırılmasını savunan ve bu amaç için farklı gruplarda faaliyet gösteren Schmidt, ‘Artists for Peace/Artists Against War’ (Barış İçin/Savaşa Karşı Sanatçılar) gruplarının da kurucusu...
‘Workers of the World, Relax: The Simple Economics of Less Industrial Work’ (Dünyanın Tüm İşçileri, Gevşeyin: Daha Az Endüstriyel İşin Basit Ekonomisi) adlı bir kitap da yazan Schmidt, iki belgesel filmin de yapımcısı...
‘Az tüket, çok yaşa’
Schmidt, partisinin genel politikasını ‘Az çalış, az tüket, çok yaşa!’ olarak özetliyor. Amaç, artan nüfusa ve işgücüne rağmen, sistemin kâr amacıyla herkesi ‘daha fazla çalışmaya ve üretmeye’ zorlamasına karşı çıkarak, haftalık çalışma saatlerinin düşürülmesi...
İnsanlığın, son 100 yıldır sürekli ‘Üretimi nasıl maksimize edebilir, nasıl daha fazla madde üretebiliriz’ sorusuna odaklandığını belirten parti, şimdi cevaplanması elzem bir soruyla karşı karşıya kalındığını vurguluyor: ‘Yarattığımız bunca ıvır zıvır ve kirlilikle ne halt edeceğiz?’
Work Less, çalışma saatlerinin azaltılmasıyla istihdamın artırılması, çalışanların ‘özgürleşerek’ daha insani yaşam biçimine kavuşması, uzun vadede Yerküre’ye verilen zararın azaltılması amacını vurguluyor. Soruna ekonomik açıdan bakanlardan farklı olarak partinin odağında, insanın ‘yaşamak için daha fazla zamanı olması’ ve ‘düşleri öldüren saat alarmlarından kurtulmak’ yer alıyor.
Gezegenin sağlığı düzelir
Parti, ülkede ortalaması 40 saate varan çalışma saatlerinin azaltılmasını, ücretlendirilmeyen fazla mesailerin önlenmesini, çalışanların iş saatini artırmak yerine daha fazla işçi istihdamını amaçlıyor. Endüstriyel büyümenin evsizlik ve yoksulluğa çare olmadığını belirten parti değişikliğin ‘aile ve arkadaşlık bağlarını güçlendireceğini, çalışanları mutlu insanlar yapacağını, gezegenin sağlığına iyi geleceğini’ belirtiyor.
Sanayinin hızlı dönen çarklarının vites küçültmesi ve çalışma saatlerinin insani boyutlara çekilmesi için verilen çaba, çalışanların gündemine yeni girmiş değil. Dünya genelinde işçiler, 1800’lerin ikinci yarısında başlayan mücadelelerle, 20. yüzyıl başlarında sekiz saatlik iş gününü yasal olarak güvence altına almayı başardı. 1800’lerde ‘gün ışığı’ esasına göre belirlenen çalışma saatleri nedeniyle, işçiler günde ortalama 16 saat çalıştırılıyor ve bu, yazın 18 saate kadar çıkıyordu.
1 Mayıs 1886’da ABD’de 10’dan fazla şehirde yüz binlerce işçinin katılımıyla grev ve gösteriler düzenlenmiş, 10 saatlik ücret düşürülmeden çalışma saatlerinin sekize çekilmesini talep eden işçilerle işverenler arasındaki gerilim, büyük çatışmalara dönüşmüştü.
Onlarca işçinin öldürülmesi ve işçi liderlerinin idam edilmesini izleyen yıllarda, ülkede 1 Mayıs, ‘işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü’ kabul edildi.
Work Less ise henüz işin ‘başında’ görünüyor. 2005’te 11 adayla Vancouver’da yapılan yerel seçimlere katılan partinin hiçbir adayı seçilememiş. Geçen ay dev bir dans partisi düzenleyen parti, ‘yaşamaya daha fazla zaman ayırmak’ hedefiniyse şimdiden uygulamaya koymuş görünüyor. (aa)
27 Temmuz 2008
Türkiye'nin ilk Mobbing davasında tazminat kararı çıktı
Jeoloji Mühendisleri Odası’nda çalışan Tülin Yıldırım işyerinde kendisine baskı uygulandığını ve psikolojisinin bozulduğunu belirterek “Mobbing” davası açmıştı. Ankara 8’inci İş Mahkemesi Yıldırım’ı haklı bularak odanın 1000 YTL para cezası ödemesine karar verdi.
Haberi buradan okuyabilirsiniz.